Ana Sayfa Tarih Ders

Ders

4
0

Düşmanın Çanakkale’yi karadan ve denizden zorladığını gören devrin hükümeti, başkenti Anadolu’da bir yere nakletmeyi düşünür. II. Abdülhamid’in ikameti için Konya’da Mevlevihane binası hazırlanır. Bu kritik durumu arz etmek için, devrin dâhiliye nazırı Talat Paşa, Beylerbeyi Sarayı’na gitmektedir.

Talat Paşa’yı dinleyen II. Abdülhamid, sert bir tavırla şunları söyler: “Endişeleriniz tamamen yersizdir. Eğer dokunulmamışsa Çanakkale’yi ben zamanında fevkalade tahkim etmiştim. Oradan hiçbir donanma geçemez. Diyelim ki düşman Çanakkale’yi geçti ve başımıza böyle bir felaket geldi. O zaman da yapılacak iş, firar etmek değil, çarpışarak ölmektir! Hazreti Fatih, İstanbul’u küffar elinden fethettiği zaman düşman savaşarak can verdi. Konstantin kaçmadı. Biz Fatih’in torunları, Konstantin’den aşağı değiliz. Ben bir yere gitmem! Yegâne arzum İstanbul’da ölmektir!”

Bu sözler karşısında büyük bir şaşkınlık geçiren Talat Paşa, Beylerbeyi Sarayı’nın merdivenlerinden kös kös inerken bir ara yanındakilere döner ve şöyle der:

“Aldık mı ağzımızın payını!”

Kaynak: Dursun Gürlek, Kültür Dünyâmızdan Manzaralar, Kubbealtı Neşriyâtı, 5. Baskı, Aralık 2014.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz