Vaktiyle kadılık makamının çığırından çıktığı dönemlerden birinde, Rumeli kasabalarından Prizren’e genç bir kadı tayin olur. Kasabaya bir merkep sırtında gelen bu yoksul kadı, zulüm ve soygunculukta kısa zamanda daha evvelki meslektaşlarını geride bırakır ve kasaba halkını canından bezdirir. Bu arada İstanbul, Prizrenlilerin gönderdikleri şikâyetlerin sıklığından işin vahametini anlayıp bir müfettiş gönderir. Müfettiş olanları görünce kadıyı derhâl azleder, amma kötülüğünden de korkup hemen yeni görev yeri olarak İşkodra’ya tayin edip iki gün içinde kasabayı terk etmesini ister.
Kasabaya bir merkeple gelen kadı efendi, iki günde malını mülkünü nasıl toplayacak, konağı kime satacak, çiftliği ne yapacak vs. düşünür taşınır ve yükte hafif pahada ağır olan eşyaları bir kağnıya yükleyip gitmeye karar verir. İkinci gün evin önüne bir kağnı çektirir. Bu arada kasabalılar da oraya toplanırlar. Evden çıkan ipekliler, gümüşler, murassa silahlar, velhâsıl bilumum kıymetli eşyalar yüklendikçe köylüler iç geçirir, kadı’nın onları kendi ellerinden rüşvetle, zorla nasıl aldığını hesap edip dururlar.
Kağnı yüklenmesi bitmek üzereyken kadı’nın adamları evden koca bir küp çıkarıp getirirler. Kadı küpü kağnıya yüklemeden evvel yere koydurtur ve kasabalılara biraz yaklaşmalarını işaret eder. Kasabalılar merakla küpün başına birikirler ki bir de ne görsünler, küpün içi altınlarla dolu. Kadı herkesin hayret bakışları arasında çıkışır:
“Sabredemediniz… Sabredemediniz ağalar. Size acıyorum doğrusu; hâliniz harap, istikbaliniz hazin. Bakın hele şu küpe. Dolmasına iki parmakçık yer kalmıştı; sabredemediniz… Yeni gelecek kadı boş küp ile gelecek. Yazık oldu size…”
Kaynak: İskender Pala, Kadılar Kitabı, Kapı Yayınları, 4. Basım, Aralık 2007.




