Eski şeyhülislamlardan Bodrûmî lakabıyla tanınan Abdullah Efendi, gayet vakur ve sözünü esirgemeyen bir adamdır. Kendisinin şeyhülislamlık makamında bulunduğu bir devirde Maarif Nezareti’ne getirilen vezirlerden birinin adam kayırması ve diğer birtakım hareketleri hoşuna gitmediği için yeni nazıra gerekli saygıyı göstermez. Birkaç defa görmezlikten gelerek selamı bile keser.
Bir gün nazırlarla birlikte otururken kapıdan Maarif Nazırı girer. O zamanın teşrifatı gereği herkes ayağa kalktığı hâlde şeyhülislam yerinden bile kıpırdamaz. Biraz sonra Maliye Nazırı Agop Paşa içeri girer. Bu sefer herkesten önce ayağa kalkan şeyhülislam olur. Bu harekete fena hâlde alınan Maarif Nazırı, hemen II. Abdülhamid’e başvurarak hadiseyi anlatır. Hükümdar, şeyhülislamı huzuruna çağırır ve şöyle der:
“Efendi hazretleri! Geçen gün, bir dalgınlık sonucu meydana geldiğinde şüphemiz olmayan bir mesele hakkında sizden şikâyet edildi.”
“Ne gibi efendimiz?”
“Bütün refiklerinizin bulunduğu meclise, Maarif Nazırı Paşa gelmiş. Kendisi tanınmış bir vezirimiz olduğu hâlde, herhangi bir iltifatta bulunmamışsınız. Hâlbuki biraz sonra Agop Paşa gelmiş, siz de ona ayağa kalkmışsınız. Bu nasıl olur?”
“Efendimiz! Agop Paşa kulunuz bizim dinimizden değildir fakat ehl-i kitaptır. Maarif Nazırı Paşa’nın ise ne olduğu, ne idüğü belirsizdir. Bundan dolayı mahiyetini bilmediğim için kendisiyle temastan çekiniyorum!”
Kaynak: Dursun Gürlek, Karınca Huzura Varınca, Timaş Yayınları, 9. Baskı, Nisan 2013.





