“Kriz yönetiminin sırrı iyi ile kötüyü karşılaştırmak değildir; sır, kötünün rezil hale gelmesini engellemektir.”
Andy Gilman
Kelimelerin yazımının içerisine anlam yüklemeyi seven Çinliler ‘kriz’ kelimesini yazarken iki tane fırça darbesi kullanır. Bunlardan birincisi ‘tehlike’, ikincisi ise ‘fırsat’ manasına gelir. Onlar için kriz durumu kendi içinde hem bir tehlikeyi hem de bir fırsatı barındırır; işte tam bu sebeple kriz anında tehlikenin bilincinde olunması fakat fırsatın da farkına varılması gerektiğini söylerler.
Kriz, beklenmeyen bir anda konfor alanını tehdit eden, rahatı kaçıran ve beyne tehlike sinyali yollayarak ‘savaş veya kaç’ mekanizmasını tetikleyen bir durumdur. Buradaki ilk mekanizma da doğal olarak hayatta kalmaya yönelik olur. Bu durum bir şirketin hayatta kalması, işverenin iflas etmemesi veya çalışanın işsiz kalmaması gibi senaryolar olarak da düşünülebilir. Deneyimin merkezindeki beyne giden tehlike sinyali, vücudun kortizol hormonu salgılamasına yol açar – ‘stres hormonu’ olarak da bilinir – böylece doğanın kanunu olarak ilk reaksiyon bu durumdan ya kaçmak ya da bu durumla savaşmak olur. İşte bu noktadaki tehdidin farkına varıldığı zaman ise aslında değişim için büyük bir fırsat ortaya çıkmış olur, çünkü konfor alanı genellikle güvenlikli olsa dahi her zaman huzurlu ve istenilenin elde edildiği bir yer değildir.
Değişimin bireyden genele yayıldığı düşünülecek olursa, kriz anında etki altında kalan bireyin tepkisi ve davranışını yönlendirme biçimi durumun nasıl şekilleneceğini belirleyecektir. Bu sebeple stres anında bireyin bünyesinde neler gerçekleştiğini genel hatlarıyla anlaması oldukça faydalı olur. Böyle durumlarda ortaya çıkan etkiler kişiyi dört temel boyutta etkiler: fizyolojik, duygusal, bilişsel ve davranışsal. Fizyolojik semptomlar arasında terleme, göğüste ağrı, nefeste daralma, baş dönmesi ve uyku düzensizliği sık karşılaşılanlar arasındadır. Duygusal boyutta ani duygusal patlamalar (örn. ağlama, bağırma, üzülme vb.), çevrede olan olayları olumsuz algılama eğilimi ve sıradan olaylardan rahatsız olma sıkça görülür. Bilişsel olarak kontrol kaybı, konsantrasyon ve karar verme zorluğu yaşanırken, davranışsal olarak da eylemsizlik, tükenme, aktivite değiştirme ve plana bağlı kalma zorluğu ile karşılaşılır. Bütün bu yaşananların farkına varılması ise kriz anındaki korkutucu boyutu biraz daha bilinçli bir düzleme çeker ve stres yavaş yavaş azalmaya başlar. Bu noktadan sonra ise hayatta kalabilmek için yapılacak davranışlar daha temiz bir analizle seçilebilir.
Yapıcı bir davranış seçimi için o anda gerçekleşen duruma ayak uydurma ve doğaçlama çözüm üretebilmenin sırrı farkına varmaktan geçer. Bununla birlikte hedefin nereye konulduğu ise kritik bir önem taşır. Kriz yönetim uzmanı Andy Gilman’ın bahsettiği üzere, kriz anındaki asıl hedef durumu tamamen olumluya çevirmek değil, durumun felakete sürüklenmesini engellemektir; fırsata çevirmek bu basamaktan sonra gelir. Bunun yönetiminde ise bireyin duruma adaptasyon süresi ve buna paralel olarak doğaçlama becerisi kritik rol oynar.
Doğaçlamanın ilk ve en temel şartı, kişinin içerisinde bulunduğu durumu kabul etmesidir. İnsan psikolojisinin en olağan reflekslerinden biri, olumsuz bir duruma karşı ilk olarak inkâr mekanizmasını devreye sokmasıdır. Kriz anında ise inkâr sürecinde ne kadar takılınırsa, durumu kontrol altına almak o kadar zorlaşır. Bu sebeple ilk önce kişinin krizin gerçekleştiği ana gelmesi, bulunduğu durumu kabul etmesi ve buna uygun çözüm üretebilmeye eğilmesi önemlidir.
Bu basamak doğaçlamada “evet demek” olarak da bilinir; krizin gerçekleştiği ana gelerek “evet şu an olumsuz bir durum var, bunun farkındayım” demek bir sonraki adımı atabilmeye fırsat tanır. Bir sonraki adımda ise kişi için önemli olan ucu açık çözümlere yönelebilmesidir; bu durum da “ ‘ve’ eklemek” olarak bilinir. Bu tür bir yaklaşım, kişinin kendi çerçevesinin dışına çıkmasına izin verir; krizin oluştuğu yerin kişinin normal şartlardaki güvenli bölgesi olduğu düşünülürse, çözüm çoğunlukla bu bölgenin dışından çıkar. Yani kişi zihnindeki sınırları esneterek düşünmeye başladığında içerisinde bulunduğu olumsuz şartlara yaratıcı çözümler bulabilmek için kendisine daha büyük fırsatlar sunmuş olur. Bu şartı da sağladıktan sonra, doğaçlamada bireyin dönüp dolaşıp geleceği yer aslında en iyi bildiği, güvendiği, zarar görmemiş bir sabit noktasıdır. Bu, kişinin güçlü silahıdır ve krizin yarattığı tehlikeyi kontrol altına aldıktan sonra fırsata çevireceği silahıdır.
Kısacası, bireyin herhangi bir kriz durumunda doğaçlama becerilerini kullanabilmesi için şu dört temel adımdan bahsedebiliriz: içinde bulunduğun durumu (fizyolojik, duygusal, bilişsel ve davranışsal) fark et, olumsuz bir durum olduğunu kabul et, zihnindeki sınırları esneterek farklı çerçeveden olaylara yaklaş ve sonunda en özgüvenli olduğun ve yara almamış tarafınla değiştirmeye yönelik adım at. Aslında birçok konuda olduğu gibi kriz ve doğaçlamanın temelinde de o anda olanların farkına varmak yatıyor, diğer adımlar ise burada yapılan güçlü ve yalın analizi takip ediyor. Tam olarak bu sebeple, kriz anında koşturmaya başlamadan önce durup güzel bir nefes alıp o anda yaşananların farkına varmak hayat kurtarabilir.
Yazar: Özgür Fatih Ataç





